Ayşe Ünal Ersönmez
(for English version, click here)
Çin edebiyatının son birkaç yılda hem kendi ülkesinde hem de dünyada en ilgi görmüş örneklerinden Wang Gang’ın İngilizce adlı romanı, 2013 yılında Kalkedon Yayınları tarafından Nil Demir çevirisiyle Türkçe’ye kazandırıldı.
Roman, Çin’in kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesinde yaşayan Çinli genç “Aşk Liu”nun delikanlılık dönemini konu alıyor. Aşk Liu’nun, her ergen gibi yetişkin dünyasını ve karşı cinsi anlamlandırma dertleriyle boğuştuğu yaşlarını sürerken ilave bir yükü daha var çünkü aynı dönemde Çin, yakın tarihindeki en sancılı süreçlerden 1965-1975 yılları arasında Mao önderliğinde yaşanan Kültür Devrimiyle boğuşmakta. Nitekim roman, bu politik arka planın, bireysel ve toplumsal yaşamın cinsellik dahil her alanına yedirilmesiyle, bildiğimiz ergenlik dönemi romanlarından farklılaşıyor.
İngilizce konuşulan ülkelerin okurları, Kültür Devrimi döneminin ele alındığı Çin edebiyatı eserlerine aşina olabilir ancak Türk okuru için bu roman gerçekten de yepyeni bir dünyanın kapısını aralıyor.
Bunun yanında, hem Başbakan Erdoğan’a yönelik eleştiriler anlamında hem de Atatürk dönemiyle hesaplaşma kapsamında şimdilerde Türkiye gündeminde pek bir havada uçuşan “diktatör” sözcüğünün yankısının bulunabileceği, bir başka ülkenin yakın geçmişine ait baskıcı bir liderlik örneğinin, kültüre ve yaşam tarzına yönelik dayatmaların veya moda deyimiyle “toplum mühendisliği”nin yansımalarının görülebileceği bir roman İngilizce.
Aşk Liu, her ikisi de mimar ve aydın kişiler olan anne ve babasıyla birlikte Uygur bölgesinin başkenti Urumçi’de yaşamakta ve ortaokula devam etmektedir. Ne var ki zamanın Urumçisi kent bile sayılamayacak durumdadır, üstelik Kültür Devriminin baskısı altında inim inim inlemektedir. Eğitim devam etmekte ancak niteliği yerlerde sürünmektedir.
Ülkede geleneksel ve kapitalist kültürel öğelerin ortadan kaldırılması fırtınası eserken, Aşk Liu’nun okulu “İkinci Ödül Wang” isimli bir İngilizce öğretmeninin atanması ile şenlenir. İkinci Ödül Wang kokulu cilt kremleri süren, İngilizce konuşan, kapitalist Anglo-Sakson sanatına değer veren, beyefendi gibi davranan, tanrıya inanan, elinde Mao’nun Kırmızı Kitap’ı yerine mavi bir Çince-İngilizce sözlük tutan, kısacası dönemin kabul gören ve dayatılan değerlerinin tam bir antitezi olan, üstelik de Aşk Liu’nun erkekler tuvaletinde göz ucuyla gördüğü üzere kocaman bir penise sahip, karizmatik bir öğretmendir. Sınıfın zeki ve hırslı çocuklarından biri Aşk Liu diğeri de Aşk Liu’nun komşusu ve karşı cinsle ilgili kıpırdanmalarının yaşıtları arasındaki nesnesi “Günışığı Huang”dır ve İkinci Ödül Wang, bu iki çocuk tarafından kısa zamanda idolleştirilir.
Mimar anne ve baba, aydınların adam yerine konmadığı böyle sancılı bir dönemde kendilerine bahşedilen iş fırsatlarına dört elle sarılıp oğullarını ihmal etmektedirler. Aşk Liu yönlendirme, sevgi ve anlayışa gereksinim duyduğu bir yaşta anne baba ilgisinden yoksun kaldığında, kendine örnek kişi olarak İkinci Ödül Wang’ı seçer; Günışığı Huang ise aynı öykünmenin karşı cins tarafını yaşayarak İngilizce öğretmenine aşık olur. İki çocuk arasında, öğretmenin dikkatini çekebilmek uğruna kıyasıya bir yarış başlar.
Yazar Wang Gang’ın ustalığı, bütün bu siyasi gerilimler ve birbirine zincirlenerek ilerleyen olaylar içerisinde, romanın anlatıcısı Aşk Liu’ya bir an olsun ihanet etmeden romanın duygusal ve zihinsel dilini inandırıcı bir biçimde ergen sesine teslim edebilmesi olmuş. Roman kronolojik bir zaman dizimiyle, basit bir dille, betimlemeler kısa kesilip karşılıklı konuşmalara ağırlık verilerek yazılmış ancak yine de insan ruhuna, ergenlik bunalımlarına, bir erkeğin aktif cinselliğe adım atışına ilişkin yaratılan atmosfer derin ve sarsıcı.
Romanın çevirisinde kaynak metin olarak Çince orijinalinin mi yoksa İngilizce çevirisinin mi kullanıldığı belirtilmemiş, oysa bu bilgi çeviri bir eser okurken okur için önem taşımakta. Çevirmen, sade ve diyaloğa dayalı bir metni akıcı ve zengin bir Türkçeyle dilimize kazandırabilmeyi başarmış. Kaynak metinde basit bir anlatım dilinin benimsenmiş olması çeviri için kolaylık gibi görünse de Türkçe’nin deyimsel kullanımlarıyla renklendirilme gerekliliğini içinde barındırıyor. Buna bir de diyaloglarda doğallığı yakalamanın güçlüğü de eklendiğinde çevirmenin Türkçe’de bağımsız bir edebi metin yaratmak anlamında iyi bir iş başarmış olduğu ortaya çıkıyor. Ancak ne yazık ki yazım ve noktalama işareti hatalarının metnin dilsel akıcılığını gölgelediğini de belirtmek gerek. Özellikle de bağlaç olan de’nin ayrı yazılma kuralının tekrarlı olarak çiğnenmiş olması göze batıyor.
Romanın geçtiği yerin Sincan Uygur Özerk Bölgesi olması okuyucuyu yanıltmasın; romanın yapısında bölgede yaşanan etnik ve dini sorunlara ilişkin herhangi bir iz yok. Uygur Türkçesi konuşan Müslüman Uygur halkının kimlik baskısına maruz kaldığı bu bölgedeki gerilimler Türk okur için ilginç bir izlek olabilirdi ancak bu romanda ele alınan siyasi ve toplumsal sorunlar Kültür Devrimi ve Mao yönetimiyle sınırlı. Uygur kimliğine ilişkin birkaç yerde bahsi geçen camiler, kederli Uygur türküleri, Hui Müslümanları lokantasında yenilen ve bölgeye yabancı olanların kokusundan dolayı sevmeyeceğine kanaat getirilen keçi paçası ve en önemlisi de yarı gerçek yarı hayal gibi tasvir edilen, sarışın, beyaz tenli, Uygur melezi arzu nesnesi Ahjitai, yazarın Uygur kültürüne sembolik, uzaktan, adeta Oryantalist bakışını pekiştiriyor.
Aşk Liu ile beraber romanın başkahramanı olan Kültür Devrimi, belki de Türk okuru için kitabın en ilgi çekici öğesi. Yazarın Kültür Devrimi ve Mao’ya ilişkin olumlu görüşlere sahip olmadığı ve Batı kültürüne hayranlık beslediği aşikâr ancak Türk okur için asıl kazanım, ideolojik anlamda bir değerlendirmeden çok Çin yakın tarihine edebiyat aracılığıyla şahitlik etme fırsatını elde etmiş olmasında yatıyor. Edebiyatın tarih okumasına baskın gelen yanı, insan ruhunun derinliklerinin sesini duyurması olarak düşünülürse, özellikle 20. Yüzyıldaki komünizm uygulamaları üzerine kafa yoran okur, bu roman aracılığıyla açılan yeni âlemin kapısından mutlaka girmeli.